1. HABERLER

  2. DENİZ VE ÇEVRE

  3. Karadeniz’de Savaş ve Deniz Çevresine Etkileri
Karadeniz’de Savaş ve Deniz Çevresine Etkileri

Karadeniz’de Savaş ve Deniz Çevresine Etkileri

Yanı başımızda yaklaşık 14 aydır devam eden Rusya/Ukrayna Savaşı’nda her gün iç karartıcı insan dramlarını ve savaşın acımasızlığı izleniyor.

A+A-

Prof. Dr. BAYRAM ÖZTÜRK
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Yön. Kurulu Başkanı

Savaşın doğaya verdiği zarar ve olumsuz etkiyse ne yazık ki hak ettiği ölçüde konuşulmuyor. Oysa Karadeniz gibi kapalı bir denizin çevresinde olan savaş doğal hayatı birçok yönden olumsuz etkiliyor. Bu deniz zaten aşırı balık avcılığının yapıldığı, iklim değişimlerinin olumsuz etkisinin başta yabancı türler nedeniyle hızlı görüldüğü, başta kara kökenli kirleticilerle kirletildiği ve ötrifikasyonun görüldüğü (deniz suyunda besin artışı) sonuçta biyoçeşitlilikte bir krizin yaşandığı bir su alanıdır.

Bütün bu ekolojik yıkımlara Ukrayna’nın Tuna Nehri’nde açtığı 120 metre genişliğinde ve 8 metre derinliğindeki “Bystroe Kanalı” sonucu ender ve tehlike altında bulunan bitki ve hayvan türleri ve Karadeniz’in su bütçesini değiştirmesi de eklenebilir.

Azak Denizi, Tuna Deltası ve Odesa Körfezi’nde bulunan sulak alanlar ve biyosfer rezervleri biyoçeşitliliğin en kırılgan olduğu yerlerdir. Bu bölgeler özellikle kuşların göç yolları üzerinde bulunmaktadır. Her gün bombaların, silahların patladığı bu alanlarda üreme ve beslenmek için seçen, göçen ve yumurtlayan türlerin tehdit altına girmesi kaçınılmaz. Diğer yandan, onlarca askeri geminin bulunduğu, manevra yaptığı, ateş alarak yandığı, balistik füzelerin düştüğü Odesa Körfezi Karadeniz’de kıyısal balık türlerinin ve yunusların beslenme alanlarıdır. Ayrıca, bu bölgede birçok denizel canlı türüne yaşam ortamı sağlayan ve Karadeniz’de hızla azalan, koruma altında bulunan kırmızı alg yataklarının tahrip olması biyoçeşitlilik için endişe kaynağıdır.

Mariupol açıklarında füzeyle vurulan ve batan gemiden sızan petrolün miktarı ve acil müdahale için hangi düzeyde planlama yapıldığı bilinmemektedir. Bu gemilerin havayı kirletmeleri sonucu Atmosfere verilen zehirli gazlar daha sonra yağmurlarla tekrar kara veya denize ulaşacaktır.

Savaş sırasında cephe hattı olarak kullanılan Dinyeper Nehri bölgenin büyük bir tarımsal sulama ve içme amaçlı su kaynağıdır. Bu kaynağın savaş mühimmatlarından çıkan gaz ve zehirli kimyasallarla kirletilmemesi mümkün değildir. Kamuoyuna yansıyanlara göre bir “hidrolik savaş”tan bahsedilmektedir. Yani nehrin yatağının değiştirilerek güçlü bir su debisinin saldıran taraf için bir engel olarak kullanıldığı iddia edilmektedir. Bu ise kirleticilerin geniş bir alana yayılması demektir. Diğer yandan, bir savaş yöntemi olarak çevrenin bilinçli bir şekilde değiştirici yöntemlere tabi tutulması da “Askeri amaçlarla ya da daha başka düşmanca amaçlarla çevrenin değiştirilmesi tekniklerinin kullanılmasının yasaklanmasına ilişkin sözleşme (ENMOD)” ye göre yasaklanmıştır.

Savaş nedeniyle Karadeniz’e atılan, kopan ve sürüklenen mayınların kesin sayısını kimse bilmemektedir. Türkiye ve Romanya’da bulunan mayınların patlatılması sırasında deniz ekosistemine ve canlılara verilen zararların boyutlarını bilinmemektedir. Ne kadar canlı türünün öldüğü, bunları patlatırken bir çevre standarttı olup olmadığı da bilinmemektedir.

Bu mayınları kimin attığı, eski mi yoksa yeni mi o konuda bile çelişkili açıklamalar bulunmaktadır. Rus kaynaklarına göre Azak Denizi ve Kerç Boğazı’nın da mayınladığı anlaşılmaktadır. Bu doğruysa, tehlike sadece Batı Karadeniz’de değil Doğu Karadeniz’de de deniz ulaşım ve ticaret hatları tehdit altındadır. İki ülkenin gerçek bilgileri başta Uluslararası Hidrografi Bürosu (IHO) ve Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) gibi ilgili uluslararası kurumlar ile kıyıdaş ülkelere şeffaf bir şekilde vermeleri gerekmektedir.

Mayın korkusu ve tehlikesi yüzünden İğneada’dan Kefken’e kadar balık avcılığının gece yasaklanması da savaşın başka bir sonucudur. Balık tutarak geçimini sağlayan insanlara tehlike nedeniyle balık avcılığı yasaklanabilir. Bu savaş sırasında anlaşılır bir durumdur. Ancak, bu sırada uğranılan zarar ve ziyanında bu savaşan ülkelere savaş sonunda Türk balıkçılarının zararlarını karşılayacak bir komisyonun kurulması için gecikmemek lazımdır. Zira bu yasak ileride mayın sayısı artarsa veya savaşın uzaması halinde genişletilip başka yerler için de konulursa bu düpedüz balıkçılıkta ekonomik yıkım demek olabilir. Karadeniz Ukrayna’nın tahıl ambarıysa balık avcılığının en az %60’nın yapan Türkiye’nin de hala balık ambarıdır.

Yoğun bombardıman sonucu toprağa ve suya daha sonra da denize karışan yanıcı, yakıcı, zehirleyici, radyoaktif ve patlayıcı savaş mühimmatlarının ekosistemde nasıl tahribat yaptıkları ve savaş sonunda yapacakları incelenmelidir. Bu nedenle TÜDAV; çok geçmeden Karadeniz ülkeleri ve Birleşmiş Milletler’in ilgili uzman kurumlarının ortak bir komisyonla savaşın çevresel tahribatıyla ilgili durumu incelemesi ve kamuoyunu bilgilendirmelerini önermektedir.

Deniz kirliliği yanında yoğun gemi gürültüsü ve düşük frekanslı sonarların denizde canlı türleri, özellikle ses aktive bir şekilde kullanan yunuslar için ciddi bir tehdit olduğu da bilinmektedir. Unutulmamalıdır ki bu denizin su tabakası %92 oranında hidrojen sülfür yani zehirli gaz içermektedir. Karadeniz’in okyanusla tek bağlantısı Türk Boğazlar Sistemi yoluyladır.

Bütün konularda merkezi İstanbul’da bulunan ve görevi Karadeniz’in korunması olan “Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonu”ndan bir açıklama veya bilgi paylaşımı da görülmemektedir. Oysa 1994 yılında kabul edilen ve Bükreş Sözleşmesi olarak bilinen Karadeniz’in Korunması sözleşmesi gereği kurulan bu bölgesel birim tamamen işlevsiz kalmıştır gerekmektedir. TÜDAV; bu kurumu görevini yapmaya davet etmektedir.

Son olarak; TÜDAV savaşın deniz, atmosfer ve yer sistemine ve canlı yaşamına olan etkisi etraflıca incelenmesi için bölgesel bir izleme programı başlatılmasını önermektedir. Savaş nedeniyle Karadeniz’de deniz, çevre ve gıda güvenliği tehdit altındadır. Türkiye’nin bu konuda gecikmeden bir inisiyatif alması çok yerinde olacaktır. Diğer yandan, savaş hukukuna göre dini yapılar, hastaneler, arkeolojik alanlar vs. bombalanmaktan imtina ediliyorsa buna en azından başta sulak alanlar gibi hassas ekosistemlerin de eklenmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.