İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşverenin Sorumluluğu

Av. H. Murat SARIÇOĞLU

İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin işverenin sorumluluğu konusunu ceza hukuku bağlamında detaylı olarak açıklayan, Kıymetli Üstadım Av. Dr. Cansu İste Arlanoğlu tarafından kaleme alınmış makaleyi, konu ile ilgili genel olarak yanlış bilinen birçok hususun doğru olarak anlaşılabilmesi adına siz değerli okuyucularımızla paylaşmaktayız. İyi okumalar dileriz.

İşyerlerinde, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gereken önlemleri almayarak ölüm ya da yaralamaya sebep olan işveren, bu davranışı sebebiyle hem cezai hem de hukuki yaptırımlarla karşılaşabilmektedir. İş sağlığı ve güvenliği hukuku alanında cezai sorumluluktan anlaşılması gereken, 5237 sayılı TCK’da konuya ilişkin olarak düzenlenen suçlar için öngörülen cezalardır. Bu suçlar, ölüm ve yaralama suçlarıdır.

Türk Hukukunda iş kazasının tanımı ne Borçlar Kanunu’nda ne de İş Kanunu’nda bulunmaktadır. Bu tanım sadece 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. maddesinde yapılmıştır. Bu Kanunda da iş kazasının yapılmasından daha çok, bir olayın hangi durumlarda iş kazası sayılacağı, yer ve zaman koşullarıyla sınırlanarak belirtilmektedir.

Bireysel iş hukuku anlamında iş kazası ise, Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 13. maddesinde düzenlenen iş kazalarına göre daha dar bir kavramdır ve işverenin işçiye karşı sorumlu olacağı iş kazalarını içerir. Bu anlamda, bireysel iş hukukunun içtihatlarla yönünü bulduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Oysa Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 13. maddesinde yer alan 5 halde ortaya çıkan kaza, işle ilgili olsun ya da olmasın yasal anlamda iş kazası olarak kabul edilir ve sadece işçiye sigorta yardımlarının yapılması sonucunu doğurur, işverenin sorumluluğunu doğrudan ilgilendirmez. Ancak iş kazalarının işverenin sorumluluğunu doğurabilmesi için, başka bir deyişle bireysel iş hukuku anlamında iş kazası sayılabilmesi için ‘işle ilgili olması’ gerekir. Bu nedenle bireysel iş hukukundaki iş kazası ile Sosyal Sigortalar Kanunu’nda tanımlanan iş kazasının arasındaki en temel fark “nedensellik bağı” konusunda ortaya çıkmaktadır. Nedensellik bağını kısaca, ortaya çıkan fiil ile, işverenin eylemi arasındaki ilişki olarak açıklayabiliriz. Söz gelimi, sadece çalışmaktan bunalan bir işçinin, işyerinde intihar etmesi halinde, işverenin yönetimsel rutin eylemleri ile intihar olayı arasında bir nedensellik bağından söz edilemeyecektir. 

Bir iş kazası ile işverenin eylemi arasındaki nedensellik bağını 2’ye ayırabiliriz. Bunlardan ilki “kaza ile zarar” arasındaki nedensellik, ikincisi ise “kaza ile iş” arasındaki nedensellik bağıdır. Kaza ile zarar arasındaki nedensellik, her iki tür iş kazası için de ön koşul durumundadır. Ancak bireysel iş hukuku anlamındaki iş kazasında ön koşula ek olarak kaza ile iş arasındaki nedensellik bağı da gerekir. Aksi halde işvereni işçiye karşı sorumlu tutabilmek mümkün değildir. Örneklemek gerekirse: İşçi, tansiyonu düşmesi neticesinde inşaattan aşağı düşmüştür. Kaza, işçinin inşaattan düşme hadisesidir. Zarar, yaralanmasıdır. Kaza ile zarar arasında nedensellik bağıdır. Ancak kaza, işyerinde bulunmaktan ya da çalışmaktan değil, insan fizyolojisindeki olağan dışı değişim neticesi hasıl olmuştur. O halde kaza ile iş arasında bir nedensellik bağı olmadığı savunulabilecektir.

Uygulamada kaza ile iş arasındaki nedenselliğin tespitinde birtakım karineler kullanılmaktadır. Bu karinelerin bulunduğu durumlarda aksi ispat edilinceye kadar, meydana gelen iş kazasının işle ilgili olduğu kabul edilmektedir. [1Çimento Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu, Tebliğler ve Tartışmalar, sf 77, 14-15 Kasım İzmir Hilton Oteli, Ankara, 2009] Buna göre aksi ispatlanmadığı sürece kazanın işverenin yürüttüğü işin icrası sırasında veya işverenin alması gereken tedbirleri almaması sebebiyle ya da iş süresi içerisinde gerçekleşmesi halinde veyahut yürütülen işin yarattığı tehlikenin sonucu olarak ortaya çıktığı hallerde işle kaza arasında nedensellik bağının varlığı kabul edilmektedir. Yani işçi inşaattan düşmüştür ve bunun işçinin tansiyonuyla bağlantısı olduğu aranmaksızın, ilk bakışta iş kazası olduğunun kabulü söz konusu olacaktır. Karinenin aksini ispat etmek gerekecektir. Fakat bir iş kazasında sözü edilen karinelerden hiçbirinin gerçekleşmemiş olması, işverenin iş kazasından sorumlu tutulamayacağı anlamına gelmez. Olayda yukarıda sayılı karinelerden hiçbiri olmasa dahi, eğer kazanın işverenin işiyle olan ilgisi tespit edilebiliyorsa işvereni sorumlu tutabilmek mümkündür. Yani esasında önemli olan husus iş kazasının işverenin işi ve iş yeri ile ilgisi olmasıdır. Yargıtay bir kısım kararlarında, işverenin işçilerine ulaşım için servis sağlaması halinde, bu taşıma esnasında meydana gelen kazaların dahi iş kazası olduğunu kabul etmiştir. Elbette ki her olayın birbirinden farklı özellikleri tüm yönleriyle ele alınacak ve kazanın bireysel iş hukukunu ilgilendiren ve işverenin sorumluluğunu gerektiren iş kazası olup olmadığı belirlenecektir. 

İş sağlığı ve güvenliği hukuku alanında öngörülen cezai sorumluluğun yaptırımı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) düzenlenen suçlar için öngörülen cezalardır. Bu suçlar, öldürme ve yaralama suçlarıdır. İşyerinde, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gereken önlemleri almayarak ölüm ya da yaralamaya sebep olan işveren ve/veya işveren vekilinin cezai sorumluluğu söz konusudur. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili incelenmesi gereken ilk suç; TCK’nın 85. maddesinde düzenlenen ve 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası yaptırımını içeren taksirle öldürmedir.

Taksir, failin neticeyi öngörebilmesi gerektiği halde öngörmemiş bulunması, toplumun kendisini kınamasına sebep olmakta, yani neticeyi öngörmemesi kusur olarak faile yüklenmektedir. [Çimento Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu, Tebliğler ve Tartışmalar, sf 94, 14-15 Kasım İzmir Hilton Oteli, Ankara, 2009] TCK’nın 22. maddesine göre taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun Kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Yani fail, neticeyi istememekte ancak bu neticenin gerçekleşmesini engellemek konusunda eksik ya da kusurlu davranmaktadır. Dolayısı ile fail yani işveren ya da işveren vekili, uyulması zorunlu iş güvenliği kurallarına uyarak önleyebileceği iş kazasını, bu kurallara uymadığı için önleyemediğinde, yerine getirmediği bu davranışı nedeni ile sorumlu tutulmaktadır. Başka bir deyişle, iş yerinde gereken önlemlerin alınmamasından kaynaklanan iş kazası sonucu gerçekleşen ölüm, önlem almak zorunda bulunan işverenin neden olduğu taksirle ölüme sebebiyet verme eylemi olarak değerlendirilmektedir. Baret takmayan işçinin başına inşaat malzemeleri düşmüş ve işçi ölmüştür. İşçinin baret takmasını temin etmek ve cisimlerin işçilerin üzerine düşmesini engellemek yönündeki sorumluluk işverene aittir. O halde bu sorumluluğunu yerine getirmeyen işveren taksirle ölüme sebebiyet vermiştir. 

Taksirle işlenen suçlar bakımından kusur büyük önem taşır. Çünkü TCK’ya göre taksirle işlenen suçlarda failin kusur oranı, cezanın belirlenmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Az kusur az cezayı, çok kusur ise daha fazla cezayı gerektirir. Bunların yanı sıra TCK’da düzenlenen taksirle öldürme hallerinde, birden fazla mağdurun olması halinde cezayı arttırırken, bazı hallerde de cezayı ya tümüyle ya da kısmen kaldırmaktadır. [Çimento Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu, Tebliğler ve Tartışmalar, sf 96, 14-15 Kasım İzmir Hilton Oteli, Ankara, 2009]

Uygulamada görüldüğü üzere, iş yerlerinde gerçekleşen iş kazalarının birçoğu işverenler tarafından öngörülebilecek düzeydeki basit iş kazalarıdır. Bunların ekseriyeti de birbirinin tekrarı niteliğindedir. Dolayısıyla genellikle, işveren veya işveren vekilinin ortaya çıkabilecek sonucu öngördükleri ancak gereken önlemleri almadıkları kabul edilebilecektir. Bu durumda ise işveren veya işveren vekiline uygulanacak ceza 6 yıla kadar çıkabilmekte, birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet verme halinde ise bu süre neredeyse 15 yıla kadar çıkabilmektedir.

TCK’nın 89. maddesinde taksirle yaralama hali düzenlenmiştir. Buna göre; taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, 3 aydan 1 yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, taksirle yaralama suçu bir iş kazası sonucunda da gerçekleşebilmektedir. Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi hali ile ilgili düzenleme de iş kazaları ve meslek hastalıkları için uygulama alanı bulamayacaktır. Bunun sebebi, ilgili düzenlemenin kasıt ile işlenebilmesidir. Taksirle yaralamada değinilmesi gereken bir nokta, kemik kırıklarında cezanın arttırılması halidir. Aynı sonuç işçinin yaşamını tehlikeye sokan haller ve sair başka haller için de söz konusudur. Ancak iş kazalarında bu durum daha değişik bir özellik arz edebilir. Çünkü iş yerinde meydana gelen ufak bir kırık örneğin işçinin parmağını makineye sıkıştırıp kırması durumunda buna sebep olan fail işveren ile işçinin yaşamını tehlikeye sokan bir davranışta bulunan fail işveren eşdeğer tutulmaktadır.

İşyerinde gereken önlemlerin alınmaması halinde meydana gelen iş kazasında işverenin bilinçli taksir hali hariç olmak üzere, oluşan taksirle yaralama suçu şikâyete bağlıdır. Şikâyete bağlı suçlarda da bilindiği üzere yetkili kimse ki bu çalışmanın konusu göz önüne alındığında işçi diyebiliriz, 6 ay içinde şikâyette bulunmazsa, soruşturma ve kovuşturma yapılmaz. İşçi şikâyette bulunduysa bile, bu şikayetini daha sonradan geri alma hakkı söz konusudur. 

Sonuç olarak;
İşveren iş yerinde işçinin sağlığı ve güvenliği için gerekli tüm önlemleri almakla ve işçinin bu önlemleri uygulayıp uygulamadığını denetlemekle yükümlüdür. İşverenin bu konudaki kusurlu bir davranışı sonucu işveren yaralanırsa ya da hayatını kaybederse, bu takdirde kusurlu davranışı ile bu sonuca sebebiyet veren işverenin cezai sorumluluğuna gidilir ve işveren meydana gelen sonuca göre taksirle yaralama ya da öldürme suçlarından yargılanır. İşverenin cezai sorumluluğuna gidilebilmek için kusur bulunması şarttır.

Eğer hükmün açıklanmasının ertelenmesi cezanın ertelenmesi ya da hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi koşulları gerçekleşirse, yapılan yargılama sonucunda iş kazalarından doğan taksirle yaralama ve öldürme suçları bakımından da bu seçenek yaptırımlar uygulama alanı bulabileceği gibi taksirle yaralama halinde uzlaşma hükümleri de uygulanabilir.

Bununla beraber meydana gelen iş kazası sebebi ile taksirle öldürme ya da yaralama suçu işveren vekili bakımından uygulama alanı bulabilmektedir. Zira ceza sorumluluğu şahsidir. Tüzel kişilerin cezai sorumluluğu bulunmamakta, meydana gelmiş istenmeyen neticeden, buna neden olan gerçek kişiler sorumlu tutulmaktadır. 

TCK’daki düzenleme ile meydana gelen iş kazaları bakımından işveren ve işveren vekiline çok ağır yaptırımlar yüklenerek, iş kazalarının meydana gelmemesi için işverenlerin her türlü önlemi alması ve olası herhangi bir iş kazasına sebebiyet vermemeleri içim maksimum özeni göstermeleri amaçlanmıştır.

Bu kapsamda işveren aşağıdaki yükümlülükleri yerine getirmelidir;

* Risklerin önlenmesi, kaynağında mücadele edilmesi,
* İşin kişilere uygun hale getirilmesi,
* İşçilerin kişisel koruyucu donanımları uygun şekilde kullanmaları için her türlü önlemi almak,
* Teknik gelişimlere uyum sağlanması,
* Toplu ve kişisel korunma önlemlerine öncelik verilmesi,
* İşçilere uygun talimatların verilmesi,
* İşçilerin bilgilendirilmesi,
* İşçilerin görüşlerinin alınması,
* İşçilerin eğitimini yapmak ve yaptırmak yönünden sorumludur.

İstatistiklere göre ülkemizde her 6 dakikada bir iş kazası olmakta, her 6 saatte de bir işçimiz hayatını kaybetmekte, her 2,5 saatte 1 işçi iş göremez hale gelmektedir. İş kazaları istatistiklerinde de Avrupa’da ilk sırada, dünyada ise 3. sırada yer almaktayız. Yine yapılan araştırmalarda iş kazalarının yüzde 50’sinin kolaylıkla önlenebilecek kazalar olduğu, yüzde 48’inin sistemli bir çalışma ile önlenebileceği, yüzde 2’sinin ise önlenemeyeceğini ortaya çıkmıştır. Bu da iş kazalarının yüzde 98 önlenebileceği gerçeğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda devlete, işverenlere ve işçilere görevler düşmektedir. Dolayısı ile işverenin kendisine düşen yükümlülüklerini yerine getirmesinin yukarıda verilen istatistikler çerçevesinde ne denli önemli olduğu ortadadır. [Umdu, Ersin; E-Yaklaşım, Eylül 2009, Sayı:1]

Bu nedenle iş kazaları ve meslek hastalıklarının meydana gelmemesi için alınacak önlemler, çalışanların yaşamını kurtaracağı gibi, işveren veya temsilcilerini de mahkûmiyetten ve işyerini de tazminattan kurtaracaktır.