Açık denizlerdeki biyoçeşitlilik 2026’da uygulan­maya başlanacak

Açık Denizlerde Biyoçeşitliliği Koruma Anlaşması, 19 Eylül itibarıyla 60’ıncı ülke onayına ulaştı ve 17 Ocak 2026’da taraf devletler bakımından resmen uygulanmaya başlanacak.

Doç. Dr. Levent Bilgili, söz konusu anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle okyanusların korunması için hayati bir yasal dayanağın sağlanacağını belirtti.

Devletlerin Yargı Yetki­si Dışında Kalan Deniz Alanlarında Deniz Bi­yolojik Çeşitliliğinin Korunma­sı ve Sürdürülebilir Kullanımı Anlaşması (BBNJ) yani Açık De­nizlerde Biyoçeşitliliği Koruma Anlaşması, 19 Eylül itibarıyla 60’ıncı ülke onayına ulaştı ve 17 Ocak 2026’da taraf devletler bakımından resmen uygulan­maya başlanacak.

Anlaşma, açık denizlerde çevresel etki değerlendirme­si, yeni deniz koruma alanları oluşturulması ve genetik kay­nakların adil paylaşımıyla bi­yolojik çeşitliliğin korunmasını sağlarken Türkiye'nin bölgesel liderlik ve mavi ekonomi ala­nındaki rolünü güçlendirme fırsatı da sunacak.

Konuyla ilgili açıklamada bulunan Bursa Teknik Üniver­sitesi Denizcilik Fakültesi Ge­mi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği Bölümü Öğre­tim Üyesi Doç. Dr. Levent Bil­gili, anlaşmanın, uluslararası hukukun boş bıraktığı bir ala­nı kapsadığını söyledi.

Daha önce dünya de­nizlerinin ulusal yet­ki alanlarının sade­ce yüzde 1’inden azının ko­rundu­ğu­nu belirten Bilgili, “Anlaşma ile açık denizlerdeki biyolojik çeşitlilik de koruma altına alı­nacak. Bu nedenle yürürlüğe girmesi, okyanusların ve biyo­lojik çeşitliliğin korunması için hayati bir yasal dayanak sağlı­yor” dedi.

Anlaşma sayesinde artık açık denizlerde de deniz koru­ma alanları oluşturulabilece­ğini vurgulayan Doç. Dr. Bilgili, denizlerdeki faaliyetlerin çev­resel etkilerinin önceden de­ğerlendirilmesini ve türlerin genetik materyallerinin adil paylaşımının güvence altına aldığını aktardı.

Levent Bilgili şöyle devam etti: “Açık denizlerde kuru­lacak deniz koruma alanları, nesli tehlike altındaki türlerin üreme bölgeleri ve göç yol­larını, mercan resifleri ile hid­rotermal bacalar gibi hassas ekosistemleri koruyarak ok­yanuslardaki biyolojik çeşitlili­ğin sürdürülebilirliğine önemli katkılar sağlayacaktır.”

Gelişmekte olan ülkeler için anlaşmanın önemi olduğu­na dikkati çeken Bilgili, “An­laşma, açık deniz araştırma­larında ileri teknolojiye sahip ülkelerin gelişmekte olan ül­kelere bilgi, kapasite ve tek­noloji paylaşmasını sağlaya­rak bu ülkelerin araştırmalara katılmasını ve yeni bulgulara erişmesini mümkün kılıyor. Ayrıca, açık deniz türlerinin genetik materyalinin ilaç ve biyoteknoloji alanlarında adil paylaşımı, gelişmekte olan ül­kelerin sağlık teknolojilerini iyileştirmesine ve maliyetleri­ni azaltmasına katkı sağlıyor” ifadelerini kullandı.

Taraf olmayan ülkelerin açık denizlerdeki koruma alanlarını tanımaması durumunda, gemi­lerinin önlem almadan faaliyet gösterebileceğini ve bu neden­le hedeflenen tür ile ekosis­temlerin zarar görebileceğini belirten Doç. Dr. Levent Bilgili, “Ayrıca, genetik bilgilerin pay­laşılmaması ve kontrolün bu ül­kelerde olması nedeniyle adil fayda yaklaşımı ile bölgesel gü­venlik açısından riskler oluşa­bilir” diye konuştu.

Taraf ülkelerin anlaşma hü­kümlerini kendi iç mevzuatla­rına aktaracağını belirten Doç. Dr. Levent Bilgili, “Genetik kay­nak toplama gibi faaliyetler için lisanslama süreçleri, koruma alanları kuralları, çevresel etki değerlendirmesi hazırlama ve onay süreçlerinin ulusal mev­zuatla düzenlenecek. Ayrıca ülkelerin kendi gemileri faa­liyetlerini raporlayacak ve toplanan veriler küresel bir veri tabanında saklanacak. Yükümlülüklerin yerine getir­meyen ülkelerin finansman ve teknoloji transferinden dışlan­ma veya liman kontrollerinde sıkıntılar gibi sorunlarla karşı­laşabilecek” dedi.

Küresel okyanuslardaki su kütlesinin %95’ini kapsıyor
Konuya ilişkin konuşan Ankara Üniversitesi Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi (DEHUKAM) Araştırmacısı Derya Ulutürk de anlaşmanın, açık denizlerde biyolojik çeşitliliği korumak için genetik kaynakların adil paylaşımı ve çevresel değerlendirmelerle küresel iş birliğini güçlendirmeyi hedeflediğini belirtti. Anlaşmanın uygulama alanın, kıyı devletlerinin ulusal yetki alanı dışında kalan, 200 deniz milinden sonraki, alanları kapsadığına işaret eden Ulutürk, “Anlaşma, dünya denizlerinin yüzölçümünün yaklaşık üçte ikisini ve küresel okyanuslardaki su kütlesinin yaklaşık yüzde 95'ini kapsamına alıyor. Uygulama sahası bakımından Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz gibi kapalı veya yarı kapalı denizlerde alansal olarak karşılamadığı anlaşma geçerli olmuyor” dedi.

Türkiye bölgesel liderliğini güçlendirebilir
Türkiye’nin bu anlaşmaya taraf olmasının, bölgesel okyanus koruma stratejileri açısından fırsatlar sunduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Levent Bilgili, "Türkiye, bu anlaşmayla ulusal yetki alanlarında edindiği bilgi birikimini okyanus koruma stratejilerine uyarlayabilir ve özellikle mavi ekonomi başta olmak üzere bölgesel liderliğini küresel düzeyde de yansıtabilir" değerlendirmesinde bulundu.
 

Deniz ve Çevre Haberleri

Karadeniz'in 4 gölü plastik atıkla "boğuluyor"
Pelikan "Suzi" balıkçı barınağının müdavimi oldu
‘Cam Gibi Denizler’ projesiyle 4 yılda 8 milyon litre deniz suyunu korudu
Dip çamurunun alındığı yerde yeni bir ekosistem oluşmaya başladı
Dünyanın su döngüsü iklim değişikliğiyle öngörülemez hale geliyor